Nazım’ın Annesi, Yahya Kemal’in Sessiz Gemisi, Oktay Rıfat’ın Teyzesi
Bir Kadının Şiirden Portresi: Ayşe Celile Hanım
Bir kadın hayal edin. Yaşadığı çağın çok ötesinde bir ruh taşıyan, o ruhunun peşinden nicelerini koşturan bir kadın… Şiir seven, resim çizen, dünyayı gezen, zekâsı ve zarafetiyle herkesin başını döndüren ve her şeyden öte edebiyatımıza yediveren misali büyük bir şairi hediye eden kadın…
Ayşe Celile Hanım!
1880 yılında babasının görevi nedeniyle bulundukları Selanik’te dünyaya gelir Ayşe Celile Hanım. Annesi, bir Osmanlı generali olan Mehmet Ali Paşa’nın kızı Leyla Hanım; babası ise iyi bir dilci ve eğitimci olan Hasan Enver Paşa’dır.
Babasının Sultan Abdülhamit’in yaveri olduğu sırada Saray ressamı İtalyan Fausto Zonaro’dan resim dersleri almıştır. Bu eğitimlerden sonra resim alanında kendini daha da geliştiren Ayşe Celile, Osmanlı’nın ilk kadın nü ressamı olarak tanınır. Çarpıcı portreler ve natüralist eserler üretir. Celile Hanım, özgürlükçü tutumu ve hayat karşısındaki dik duruşu ile de hem bir anne olarak hem de güçlü bir kadın olarak adından söz ettirir. 1900 yılında Şair Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey ile evlenir ve Türk şiirinin en önemli isimlerinden biri olacak Nazım, 1901’de Selanik’te dünyaya gelir. 1907 yılında da Samiye adını verdikleri kızları hayata “Merhaba” der.

Şiddetli geçimsizlik nedeniyle 1907’de Hikmet Bey’den ayrılır. Kocasından ayrılmak üzere olduğu sıralarda tanıştığı ünlü şair Yahya Kemal ile büyük bir aşk yaşamaya başlar. Yahya Kemal, genç, yakışıklı ve dönemin saygın şairlerindendir. Bahriye mektebinde aralarda Nazım Hikmet ve Necip Fazıl’ın da bulunduğu şiir grubuna edebiyat hocalığı yapmaktadır. Celile Hanım’ın evine Nazım’a ders vermek üzere gidip gelmeye başlayan Yahya Kemal, derslerden sonra Celile Hanım ile birlikte sanat üzerine uzun uzadıya konuşmalar yapar. Özel derslerden sonra Celile Hanım ile yapılan o sanatsal konuşmalar, zamanla bambaşka bir yakınlığın kapısını aralanır ve Celile Hanım ile aralarında başlayan o imkânsız aşkın tohumları o günlerde kalplerine ekilir.
Celile Hanım ise, sorunlar yaşadığı evliliğini daha fazla uzatmaz ve boşanarak bir adım daha atar, Yahya Kemal’e. Ne var ki hayatı boyunca evlilikten kaçmış bir adamdır Yahya Kemal. Celile hanıma olan aşkına rağmen evlilikten çok korkar. Tabi Yahya Kemal’in bu korkusunun Nazım ile olan münasebetiyle de ilgisi vardır elbette. Annesi ile hocası arasındaki etkileşimin farkına vardığında 15’indedir Nazım. Annesinin babasından boşanma sebebi olarak görür Yahya Kemal’i. Gün geçtikçe bu aşkın dedikoduları ayyuka çıkar. Nazım’ın ve Hocası Yahya Kemal’in de kulağına kadar gelir. Yahya Kemal geri adım atar bir süre Nazım’a görünmemeye çalışır ve Bahriye mektebine gitmemeye başlar. Bu arada ruh sağlığı da bozulur. Bir süre sonra ara verdiği okuluna geri dönen Yahya Kemal, bu defa başka bir tepki ile karşılaşır.
“Hocam, aşkınızdan kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duyduk! Sınıf olarak bu durumdan derin bir üzüntü duyduğumuzu size söylemek isterim”
Bunları söyleyen Necip Fazıl, hocasına sarf ettiği bu sözler sebebiyle “Kodes” adı verilen tahta dolabın içine cezaya gönderilir.
Sınıfta yaşanan bu olaydan sonra artık Nazım daha fazla dayanamaz ve bir not sıkıştırır hocası Yahya Kemal’in cebine. Bu notta şu yazılıdır:
“Muallimin olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz!”

Celile Hanım’dan vazgeçmez Yahya Kemal fakat bu olay onu çok derinden etkiler. Çok istese de bir türlü cesaretini toplayıp adım da atamaz Celile hanıma. Oysa Celile Hanım tam tersine korkusuzdur. “Nazım genç bir delikanlı, bu tepkisi normal. Zaman verilmesi gerekir” der. Yahya Kemal ile evlenmek ister ve bunu dile de getirir. Yahya Kemal’in dostu Yakup Kadriye; “Bu kadar dile gelmiş bir kadınla ben nasıl evlenebilirim sonra herkes bana ne der?” dediğini bilmeden hem de.
Hayallerini kurduğu evlilik gerçekleşmez Celile Hanım’ın.
Yahya Kemal, hep kaçar ve “Bir Veda Mektubu” gelir, Celile Hanım’a evlilik teklifi yerine. Güçlü kadındır, Celile Hanım. Bu olaydan sonra Paris’e gidip resim üzerine eğitimler alır ve resme odaklanır.
Celile Hanımın gemi ile uzaklaşmasını çaresizlikle izleyen Yahya Kemal, ölüm üzerine yazıldığı sanılan şu dizeleri kaleme alır.

Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Celile Hanım, Paris dönüşü karma sergilere katılır. Kişisel sergiler açar ve dönemin en aktif kadın ressamları arasında yer alır. Sadece bir sanatçı olarak değil; dönemin toplumsal yapısını zorlayan, kalıpları kıran güçlü bir kadın olarak hafızalara kazınır.
Ömrünün son yıllarında gözlerini de kaybeden Celile Hanım, 1956’da Ankara’da yaşamını yitirir.
